Suç, kabahat, günah, başarısızlık gibi hoş olmayan, kınanan ve cezalandırılan davranışları kimse üzerine almak istemez. Hep bu kusurları başkalarına atfederek kendimizi temize çıkarmaya çalışırız. Oysa A. Çehov’un dediği gibi "Başkalarının günahı sizi aziz yapmaz"
Suç, kabahat ve başarısızlık gibi olumsuzlukları kabul etmeme gerçeği atasözlerimize çeşitli şekillerde yansımıştır. “Suç gelin olsa, güvey bulunmaz.” “Kabahat, samur kürk olsa kimse sırtına almaz.” “Başarının birçok babası vardır ama başarısızlık yetimdir.” Gibi.
Peki suçu neden frengi hastalığına benzettim? Çünkü frengi hastalığının ortaya çıkmasını da hiçbir millet kendi üzerine almamış hep başka milletlerden kaynaklandığı gerekçesiyle hastalığa başka milletlerin adı konulmuştur.
Konunun anlaşılması için biraz ansiklopedik bilgi vereyim. Frengi cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Bizim dilimizde bu tür hastalıklara zührevi hastalıklar denmektedir. Zührevi hastalıkların etimolojisi ise oldukça ilginçtir. Hikâye Venüs gezegeninden başlıyor. Venüs güneş sisteminde bir gezegendir. En sıcak, en parlak ve diğer gezegenlere göre ters yönde dönen bir gezegendir. Venüs gezegeninin Arapçadaki karşılığı Zühre’dir. Gezegenler arasında Venüs'e en parlayan, ışıyan ve açık renkli görünümü nedeniyle Zühre adı verilmiştir. Romalılar Aşk tanrıçasına da Venüs adını koymuşlar. Zührevî kelimesinin kökü aşkın sembolü olan Zühre’dir. Yani Venüs. Zührevî hastalıklar da aşk hastalıkları anlamında kullanılmaktadır.
Gelelim şimdi frengi kelimesine. Kelimenin kökü Farsça frengtir. Frenk, Anglosakson, Cermen veya Latin ırklarından olan kimseler için kullanıldığı gibi Osmanlı döneminde Avrupalılara özellikle Fransızlara verilen bir isimdir. Frengi ise Avrupalılara ait, Fransızlara ait anlamındadır.
Yunanca ismi sifilis olan hastalık bizde Avrupa işi, Fransız işi olarak frengi şeklinde isimlendirilmiştir.
Aslında bu isimlendirme biçimi sadece bize has bir tutum değil, diğer milletler de aynı tutumu sergilemişlerdir. Bülent Aksoy’un “Etimoloji Işığında Kelimelerin Dünyasında Gezintiler” isimli kitabında şu bilgilere yer verilmektedir.
“Kayıtlara göre sifilis Avrupa’da ilkin 1494-1495 yıllarında Fransa’nın İtalya’yı istilası sırasında Napoli’de görülmüş. İtalyanlar hastalığın istilacı Fransız askerlerinden bulaştığına inanarak “Fransız hastalığı” demişler. Buna karşılık, Fransızlar hastalığın Napoli’de görülmüş olduğuna dayanarak “Napoli Hastalığı”, ordularındaki paralı İspanyol askerlerinin bu bakteriyi bulaştırmış olacağını düşünerek “İspanyol hastalığı” diye nitelendirmişler. İngilizler de “Fransız hastalığı” diye adlandırmışlar. Rusçada “Leh “(Polanyalı) hastalığı, Polanyalılarla, İranlılar “Türk hastalığı” Tahitililer “Britanyalı hastalığı” Hindistan’da “Portekizli hastalığı” Japonyada “ “Çinli hastalığı” demişler.
Yani bu sabıkalı hastalığı kimse üstüne almamış hep başka milletlere gönderme yaparak isimlendirmişler.
Bu konu nereden aklıma geldi?
Siyasi arenada da suçlar, kabahatler, başarısızlıklar tıpkı frengi hastalığı gibi hep rakip partiye ve onunla özdeşleşen liderlerine atfedilmektedir. Oysa suç, kabahat ve başarısızlık, sorunu hep dışarda aramanın bir sonucudur. Ortada suç, kabahat ve başarısızlık varsa, bunlar polemiklerle ortadan kalkmaz. Ancak herkes payına düşen suç, kabahat ve başarısızlığı kabul edip sorumluluğu üzerine alarak çözüm üretebilir. Suçun, kabahatin, başarısızlığın ortak unsurlarından biri olup bütün günahları ve sorumluluğu başkasına yüklemek akıllı ve sağ duyulu insanların işi değildir. Bu tavır sorunları süreğen hale getirir ve kısır döngüden çıkmak mümkün olmaz.
Lütfen suçu, kabahati ve başarısızlığı tıpkı frengi hastalığı gibi hep başkalarının üstüne atmayalım.